Aralık aylarını oldum olası hep sevmişimdir. Aralık bana hep oldukça karanlık bir ay olarak gelmiştir fakat bir yılın bitişini içerdiği için severim. Uzun vadede yılların bitişine sevinmek hiç mantıklı değil. Neden bir yılın bitişine seviniyorum hiçbir fikrim yok. Biraz düşünüp bu soruya yanıt bulmaya ne zaman karar versem kendi kendime çok kötü yıllar yaşadın dostum… Neyse bu yıl da bitiyor derken buluyordum. Yeni gelecek yıl belki iyi olur düşüncesiyle yaşama alıştığımı fark ettim.
Aralık ayı geldiğinde iman hayatımda olan değişimleri şimdi düşündüğümde oldukça zayıf bir imanla yaşamaya çalıştığımı, Tanrı’dan çok insanlara güvendiğimi gözlemleyebiliyorum. Bu oldukça normal ve “insancıl” bir davranış olsa da Kutsal Kitap’tan ve İsa Mesih’in öğrettiklerine aykırı duruyor, bunu biliyorum. Şimdi size bir anıyla aralık aylarının öneminin benim için nasıl değiştiğini anlatacağım.
Yeni sayılabilecek kadar kısa süre önce iman etmeme rağmen oldukça iyi ve düzenli şekilde dua eder, Kutsal Kitap okurdum. Hayatımı inancıma göre düzenlemem gerektiğinin bilinciyle birçok değişikliğe Rab’le birlikte karar veriyordum. Bu değişiklikler çoğunlukla çetrefilli ve gösterişe dayalı hayatımı sadeleştirmekten ibaret oluyordu. Değişiyordum, dönüşüyordum. Ne var ki gene bir Aralık ayındaydım ve yine karamsar bir yılsonunun içindeydim. Bu yıl bir yılbaşı kutlamayacağım diyecek kadar kötü bir yıldı. Koparamadığım, çıkara dayalı ilişkilerim devam ediyordu. İmanla yaşamaya çalışıp eski hayatımdan kalıntılarla savaşıyordum. Bu savaşta başarılı olsam bile üzülmem gerekiyordu. Artık seninle görüşmek istemiyorum dediğim kişiler oldu. Ben artık “başka bir hayat” yaşamalıyım bu yüzden görüşmememiz daha iyi olacak diyordum. Hayır, kimseye kötü şeyler söyleyip terk etmedim fakat sert şeyler söylemem zaman zaman gerekti. Saygıyla ve anlayışla olan kopuşlar yaşıyordum. Aynı zamanda zehirlenmiş, kangren olmuş ilişkilerimi koparırken bin bir türlü rezillikler yaşıyordum. Her kopuş beni biraz daha arındırsa da en karanlık aralık ayını yaşıyordum. Akşam üzere işten çıkmıştım ve otobüs durağında beklemeye başladım. Tam üç otobüs dolu geldi ve kapılarını açmadan ve tabiki bizi duraktan almadan yoluna devam etti. İstanbul’da biraz bulunmuş olanlar bunu çok iyi bilirler. 3 saat kadar otobüs bekleyişim devam ediyordu. Bazı insanlar beklemekten vazgeçip birlikte taksiye bindiler ve gittiler. Tek başıma kaldım. Yağmur şiddetini arttırdıkça benim sinirlerim de artıyordu. Cebimde sadece 25 lira, sigara paketimde son 1 sigaram vardı. Montumun bütün iplerini çekip bağladım ve evime doğru yürümeye başladım. Duyarsız araba kullanan insanlara yağmur sularını üstüme sıçrattığı için hiç kızmamam gerekiyor diye düşünüyordum. Bu Cuma gününü eve girerek bitirebilirsem kendimi şanslı sayacaktım. Metro istasyonuna kadar yürürsem kolayca evime gidebilirdim. 20 dakika kadar yürüyüşten ve ıslanmadan sonra metroya vardım. Her bir basamak inişimde üstümden sular dökülüyordu ve bu sebepten metroda evime kadar ayakta gittim. Bir koltuk ıslansa ne olurdu ki? Zaten bir daha aynı koltuğa denk gelene kadar çoktan birisi onu temizlemiş olurdu ya da bir daha denk gelmezdim. Üstelik çok sinirliydim ve ıslaktım. Bu beni haklı yapabilirdi. Oldum olası böyle düşüncelerden uzak durmuşumdur. Şimdi de imanlı bir birey olarak bu tür şeylere dikkat etmeye başlamıştım. Küçüktü ama ilkeseldi.
Metrodan çıktığımda yağmur durmuştu. Deniz kenarında bir istasyon olduğu için esinti çok yüksekti ve iliklerime kadar üşüyordum. Müdavimi olduğumuz bir kafeye kendimi attım ve ısınmaya çalıştım. Burası arkadaşlarımla buluşmak için kullandığımız eski bir köşktü. Oturup ısınmaya çalışırken bir çay söyledim ve sıcağın etkisiyle biraz uyumuşum. Rüya mı gerçek mi anımsayamadığım birkaç görümden sonra uyandığımda arkadaşlarım gelmişti. Onlar yılbaşında neler yapacaklarını konuşmaya başladıkları sırada ben çok yorgun olduğum için eve gitmeye karar verdim. Bir yılbaşı kutlamayacağım, zira kutlanacak bir şey yoktu.
Evde biraz rahatladıktan sonra elime bir kitap geçti. “Sevginin üç türü” kitapçığı oldukça ince ama ruhsal olarak oldukça kalın bir kitaptır. Özet olarak gerçek sevgiyi anlatan bu kitapçığı 10 dakika içinde okudum. Sonra 3 kere daha okudum. İçeriği anlamıştım ama böyle bir sevgiyi anlamamıştım. Nasıl yani? Benim için bile mi? Böyle sorular soruyordum kendi kendime..
Bir kardeşim bana bir ilahi yolladı.
“Sevinelim, size sevinç ve müjde getirdim”
Aralığın ortalarını birkaç gün geçmiştik ki, kurtulmakla ilgili bütün metinleri maymun bir iştahla okumaya devam ediyordum. Kutsal Kitap hakkında bazı şeyleri bildiğimi düşünsem de fark ettim ki bilmediklerim bir denizse bildiklerim bir damla suymuş. Daha çok okudum, daha çok sordum, daha çok insanlara anlattım.
Ne yani? Tanrı’nın işi gücü yok senin için göklerden bütün ihtişamıyla yeryüzüne, aramıza mı indi? Haha! Belki de bir bebek olmuştur ve ihtişamlı kral yer bulamayıp bir yemlikte yatmıştır? Ne kral ama?! Bu sözleri bir arkadaşımdan duydum. Ona doğuş bayramı hakkında anlattıklarımı tam olarak anlamıştı ama kabul etmemiş, dalga geçmişti. Onun için çok üzgün olsam da sevincim eksilmiyordu. Arkadaşımdan ayrılıp babamı aradım ve deniz kenarında buluşalım dedim. Sahile indiğim yolları uzatıp ıslık çalarak yürüyordum. Yolda aniden bir çöp kutusunun önünde durdum. 3-4 kadar olan küpemi çıkarıp, sigara paketimi çöpe attım. Bunu Rab’den duyduğuma emindim. Daha yapar yapmaz ayaklarım yerden kesilecek kadar mutluluk doldum. (not: sigara içmek ve küpe takmakla ilgili kesinlikle bir şey anlatmak istemiyorum fakat bunlar benim hayatımda karizmatik olmak ya da öyle olmaya çalışmakla ilgili başladığım şeylerdi). Sahilde babamla buluştuk ve “bir berbere gidelim, saçlarımı kestireceğim” dedim. Çok şaşkındı çünkü saçlarımı 16 yaşımdan beri hiç kestirmemiştim. Öyle ki saçlarımı kestirmediğim için bıraktığım işlerim bile oldu. Hatta babamla kavga edip saçlarımı kesmediğim için evi terk ettiğim bile oldu. Rastgele bir berbere girdik ve basit bir model yaptırıp çıktık. Rab beni yeniliyordu. Bir aralık güzel geçiyordu! Biraz vakit geçirip babamdan ayrıldım.
Rıhtımdan yukarıya doğru çıkarken bir kilisenin camında NOEL kutlaması olacağını gördüm. Üstelik çokta kalmamıştı. Hemen bir NOEL nasıl kutlanır araştırmaya başladım fakat pek bir şey bulamadım. Çünkü Doğuş bayramı diğer her şeyin aksine yürekle kutlanıyormuş. Tabi ki biraz süslemeler vs. buldum ama bir ritüel arıyordum ve bulamıyordum. Bir sürü imanlının arasına girecektim belki ve onları izlerim ve taklit ederim diye düşünüyordum. Kutlamanın olduğu gün geldi çattı ve işten çıkmama 10 dakika vardı. Kutlamaya 1 saat var kesin yetişirim diye düşünürken patronum “bugün biraz işimiz var çıkamayacağız” dedi. Başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. İlk Noel’imi kaçırıyordum. Olmaz ben Noel kutlamaya gideceğim diyemedim. (şimdi olsa derim) Birkaç çıkmak için ricadan sonra işe yaramayacağını anladım ve o zaman hızlıca işlerimi bitirmeye çalışayım diye düşündüm. Bütün gayretimle çalıştım ve 50 dakika kadar sürede bitirdim. Kaybedecek tek bir saniyem bile yoktu. Koşarak işten çıktım. Hava biraz yağmurlu olsa da çok zorlayan bir koşulda değildi. Otobüs beklemekle uğraşmamak için Metro’ya koştum. Metro’ya gelebildiğimde zaten yarım saat geç kalmıştım. Daha kötüsü koşarak çıktığım iş yerinde cüzdanımı unutmuşum. Kaldırıma oturup arkadaşlarımı aramak dışında bir seçeneğim kalmamıştı. Bir arkadaşım motoruyla gelip beni kutlama yapılacak yere götürdü. “Olsun, en azından atmosferi bir kere görsem yeter” diye düşünsem de kapıya geldiğimde dağılan kalabalığı gördüm. “Tüh, kaçtı” diye düşünüp eve doğru yol almaya başladım. Arkadaşımla makarna yaptık ve yerken seneye daha hızlı olmamız lazım diye gülüştük.
Matta 1:23
“İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacaklar.” İmmanuel, Tanrı bizimle demektir.
Tüm bunları yaşarken Tanrı’nın benimle olduğunu ve aslında tam beceremesem de kendimi tüm bunları yaşarken bir Noel kutlamış sayıyorum.
Evet, bu anlattığım benim ilk Doğuş Bayramı kutlayışım.
Bir aralık daha biterken güzel eşime, sevgili oğluma, değerli kardeşlerime, bütün dünya kiliselerine ve topluluklarına ve bütün Yaratılışa Mutlu Noel’ler!
Kurtuluşa açılmış bir kapıdır, belki de en aydınlık aydır Aralık!
Ücretsiz Kitap
Sevgili ziyaretçimiz. Tanri.org içerikleri Hristiyan bakış açısına ve İncil temellerine göre irdelenmiştir. Hristiyan bakış açısının temel kaynağı İncil'dir ve eğer siz de kargo dahil tamamen ücretsiz bir İncil ya da Hristiyan bakış açısına dair farklı kitaplar almak isterseniz aşağıdaki linkten bir form doldurmanız yeterli olacaktır.
İncil ve kitap gönderme hizmeti, tamamen ücretsiz olarak kutsalkitap.org tarafından yapılmaktadır. Bu hizmetlerinden dolayı teşekkürlerimizi sunarız.