Üçlü Birlik’e Körü Körüne mi İnanıyoruz?
Hristiyanlar olarak, Üçlü Birlik inancımıza karşı çıkan bir Müslüman’ı nasıl yanıtlamalıyız
Dr. Larry Poston “İslam ve Hıristiyanlık’ın Üçlü Birlik Öğretisi” adlı makalesinde bu soruya etraflıca bir yanıt verir. Dr. Poston, genel bir okuyucu kitlesi için yazdığı makalesini e-manet e-posta dergisi için Türkçeleştirmemize izin vermiştir. Bu nezaketi için kendisine şükran borçluyuz. Poston’un yazısına bir giriş olarak, bu sorunun Türkiye’deki bazı boyutlarını ortaya koyan somut bir örnek sunmak istiyorum.
Gayet tabii, “Üçlü Birlik inancına karşı çıkan bir Müslüman’a nasıl bir yanıt verilir?”, Türkiye’de yaşayan Hıristiyanlar için hiç de teorik bir soru değildir. Her ne kadar “Üçlü Birlik” bizim için teolojik tartışma konusu değil, önünde hayranlıkla titrediğimiz yüce Tanrımız’ın sıfatı olsa bile, Müslümanlar (kendi inançlarına aykırı olduğu için) bu kutsal inancımıza karşı çıkmaktan çekinmemektedir.
Nitekim son dönemde eski Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş, Vatan gazetesinde yayımlanan köşe yazılarında, Hıristiyanlık’ın Üçlü Birlik inancını eleştirmeyi uygun görmüştür.
Sn. Ateş’in Üçlü Birlik’le ilgili bazı düşünceleri aşağıdaki alıntılarda ilginize sunulmaktadır.
Üçlü Birlik inancı “büyük bir karışıklık içindedir. Bu konuda en uzman Hristiyan teologların da kafası karışıktır. Hristiyanlar tarafından yazılıp 1994’te İstanbul’da basılan ‘Hristiyan İnancı’ adlı kitapta üçleme inancı şöyle açıklanmaktadır: ‘Üçlü Birlik’te, tek bir Tanrı’ya ibadet ederiz. Peder ayrı bir kişidir, Oğul ve Kutsal Ruh ayrı birer kişidir. Ama Peder, Oğul ve Kutsal Ruh’un tek bir tanrılık niteliği, eşit onuru ve bir arada ebedi görkemi vardır. Üçlü Birliğe inanmak, tek bir tanrının varlığına inanmaktır. Ancak üç farklı kişinin başlangıçtan beri, aynı tanrısal yaratılışı paylaştıklarına da inanmak gerekir.’”[1]
“…Hristiyanlar bunu aklın kavrayamayacağını, sadece inanmak gerektiğini söylerler. Böylece akıl almaz inancı körü körüne kabul ettirmek isterler.”[2]
“…bir inancın mantıklı olup olmadığını saptamak bilimin gereğidir. Üçleme, bizim inancımıza terstir. Kanıtı da yoktur. Üç ayrı şey, ezelden beri tanrılık doğasına sahip olamaz. Hem Allah bir olacak hem de üç ayrı varlık olacak. Üç varlık da doğasında tanrılık taşıyacak ve üçü de aslında bir olacak. Eğer sizin mantığınız bunu kabul ediyorsa bana da açıklayın da lütfen aydınlanayım…[B]ilimsel verilere göre Hz İsa, üçlemeyi getirmedi, öğütlemedi. Çünkü kendisi bir Yahudi çocuğudur. Bir din adamı olarak yetişmişti. Büyüdüğü ortamda üçleme inancı yoktu ki böyle bir inancı çevresine öğütlesin.”[3]
Üçlü Birlik’le ilgili yorumlarıyla Hristiyanlık’ı “aşağılama amacını” taşımadığını belirten Süleyman Ateş, aynı zamanda “Biz yazarız, eleştiri hakkımızdır. Kendi halkımızın batıl inanç ve uygulamalarını da eleştiriyoruz” diyerek Hristiyanlar’ın Üçlü Birlik inancını “batıl inanç” olarak tanımlamış oldu.[4]
Sn. Ateş’in eleştirisi hakkında birkaç gözlemde bulunmak istiyorum.
Öncelikle, Üçlü Birlik’in “aklın kavrayamayacağı” veya “akıl almaz” bir inanç olması utanç verici değildir. Bizim Tanrımız akıl almaz yüceliktedir. Nitekim Mezmurlar’da “RAB büyüktür, yalnız O övgüye yaraşıktır, Akıl ermez büyüklüğüne” diyor (Mez. 145:3, vurgu eklenmiştir). Lütufkâr Rabbimiz vahiy yoluyla gerçek Tanrı bilgisine nasip olmamıza izin vermiştir. Bu denli aşkın yücelik karşısında, aklımızın vahyedilen her şeye rahatça ermesi beklenmemelidir. Gerçeği söylemek gerekirse, Müslüman arkadaşlarımız da aklın kavrayamayacağı ilahiyat konularından arı değillerdir. Örneğin, Diyanet dergisinin kader konusunu işlediği bir makalede, ilahi irade ile insani iradenin arasındaki zor anlaşılan ilişkinin İslam tarihinde yol açtığı çelişen kader anlayışları özetlenmektedir. Söz konusu makalenin sonuç kısmında şöyle bir öğüt de yer almaktadır: “Yapmış olduğumuz bu izahlar her ne kadar ispat niteliğinde gözükse de tümüyle kavramak muhakememizin sınırını aşmasından dolayı mümkün değildir. Bu sebeple yapabileceğimiz en uygun şey, kavrayamadığımız mevzuları Allah’ın hikmetine (ilmine) havale edip itimad ederek inanmaktır.”[5] Açıktır ki, Sn. Ateş’in Hıristiyanlar’a mal ettiği, “aklın kavrayamayacağına sadece inanmak” gereğini Müslümanlar da bazen duyar.
Sn. Ateş’in Üçlü Birlik eleştirisi hakkında bulunmak istediğim ikinci gözlem şudur: vahiy söz konusuyken alçakgönüllülükle bilim, mantık ve kanıt unsurlarına uygun bir düzeyde başvurmaya özen göstermeliyiz. Sn. Ateş’in, “…bir inancın mantıklı olup olmadığını saptamak bilimin gereğidir” demesi biraz şaşırtıcıdır. Gayet tabii, Kutsal Kitap’ı araştırırken bilimsel bir tutarlılık ve titizlik yararlıdır. İlahiyatla ilgili bir görüş savunurken de Kutsal Kitap’tan alınan kanıtlar da gereklidir. Üstelik Rabbimiz vahyi bize yazılı metin olarak iletmeyi uygun gördüğüne göre, (herhangi bir metin analizinde olduğu gibi) bu metnin anlamını kavramaya çalışırken, akla ve mantığa başvurmamız gerekmektedir. Ama mantığa bağımsız ve mutlak bir yetki vererek, “Kutsal Kitap’ın bu doktrini mantıksızdır, kabul edilemez!” demek imanlı olarak haddimizi aşar. Bilim, mantık ve kanıt gibi düşünsel imkânlara Tanrı’nın vahyi olan ayetlerin geçerliliğini yargılamak için değil, vahyin doğru anlaşılması ve uygulanması için başvurulmaktadır.
Başka bir eserinde Sn. Ateş, kendi inancı açısından İncil’in tahrif edilmediğini, kaybolmadığını, hükmünün de kaldırılmış olmadığını savunarak, Hıristiyanlar’ın kendi Kutsal Yazıları’nı uygulamaları gereğine değinmiştir. Söz konusu eserinde Sn. Ateş Kur’an’ın “De ki: Ey Kitap ehli, siz Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbi’nizden size indirileni uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz” (5:68) anlamına gelen ayetini yorumlayarak şunu yazmıştır: “Şimdi eğer Kur’ân indiği sırada Tevrât ve İncîl muharref, aslı yok ve Kur’an onları tamamen neshetmiş, ortadan kaldırmış ise nasıl yahûdilere, Tevrât’ın hükmünü uygulamaları; Hristiyanlara İncîl’in hükmünü uygulamaları ve genel olarak Kitâp ehline, Tevrât ve İncîl ve Rablerinden kendilerine indirileni uygulamaları emredilir? Olmayan, yahut neshedilen şey nasıl uygulanır?”[6]
Burada kendi dini inancından yola çıkarak ileri sürdüğü yorum uyarınca Sn. Ateş, Hıristiyanlar’ın kendi Kutsal Kitapları’nı okurken vahiy ile meşgul olduklarını doğrulamaktadır. Kaldı ki, Üçlü Birlik inancını körü körüne kabul etmiş değiliz, vahiy yoluyla öğrendiğimiz doktrini alçakgönüllülükle benimsemekteyiz.
Üçlü Birlik’i kabul etmek İsa Mesih’e iman edenlere özgü bir deneyimdir.
Sn. Ateş’in Üçlü Birlik’e inanmaması için en geçerli gerekçesi, bence, “Üçleme, bizim inancımıza terstir” şeklindeki cümlesinde bulunur. Sn. Ateş Hıristiyan değil, Müslüman’dır. Gerçi, Sn. Ateş’in Üçlü Birlik öğretisinin “büyük bir karışıklık içinde” ve Üçlü Birlik doktrinini anlatan “en uzman Hristiyan teologların da kafası karışık” olduğunu söylemesini insafsız buluyorum. Üçlü Birlik Hıristiyanlık’ın konseyleri ve inanç bildirgelerince sahih bulunan temel bir doktrinidir. Neredeyse iki bin yıl boyunca vahyin anlamını ciddiyetle ve adanmışlıkla araştıran insanların abesle işgal olduklarını ima etmek, bana hakkaniyetli bir değerlendirme gibi gelmiyor. Ama İncil’e göre, İsa Mesih’e iman etmemiş, Kutsal Ruh’tan yeniden doğmamış kişi “Tanrı’nın Ruhu’yla ilgili gerçekleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir, ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz” (1Ko. 2:14). Bu sebepten ötürü bir Müslüman’ın Üçlü Birlik öğretisini “akla yakın” bulmasını herhalde beklememeliyiz.
Müslüman-Hıristiyan ilişkilerini birçok önemli eserde irdeleyen Kenneth Cragg, “Vahiy olarak nihai otorite sayılan Kutsal Yazılar’ın bir araya geldiği bir durumda, aralarında seçmek veya müzakere yapmak için, mantık makbul bir mahkeme sağlamaz. Tersine, çelişki içinde kalan unsurları doğrulamak için keyfi bir şekilde uygulanır…” demiştir.[7] Polemiğe güvenmektense, Rab’be yaraşır tanıklar olmaya özen gösterelim. İncil’in, “Mesih’i Rab olarak yüreklerinizde kutsayın. İçinizdeki umudun nedenini soran herkese uygun bir yanıt vermeye her zaman hazır olun. Yalnız bunu yumuşak huyla, saygıyla yapın. Vicdanınızı temiz tutun. Öyle ki, Mesih’e ait olarak sürdürdüğünüz olumlu yaşamı kınayanlar size ettikleri iftiradan utansınlar” (1Pe. 3:15-16) şeklindeki talimatının doğrultusunda yaşadıkça, Üçlü Birlik olan Tanrımız kendi varlığını kalplerde ispatlayacaktır.
Chuck E. Faroe
[1] Süleyman Ateş, “Hıristiyanlığın Üçleme İnancı” (2007). < http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=15.06.2007&Newsid=123786&Categoryid=4&wid=31 > [15 Haz 2008].
[2] Süleyman Ateş, “Bir inancı körü körüne kabul etmek” (2007). < http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=16.06.2007&Newsid=123926&Categoryid=4&wid=31> [16 Haz 2008].
[3] Süleyman Ateş, “Hıristiyanlığın Üçleme İnancı” (2008). < http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?Newsid=170996&Categoryid=4 [4 Nisan 2008].
[4] a.g.e.
[5] Süleyman Ateş, “İslâm’da Kader Anlayışı”, Diyanet, Kasım 2001, < http://www.diyanet.gov.tr/turkish/DIYANET/2001aylik/kasim/inanc.htm >
[6] Süleyman Ateş, Kur’ân-ı Kerîm’in Evrensel Mesajı, Yeniden İslâma I (İstanbul: Kur’an Okulu Yayıncılık, 1997), s. 36.
[7] Kenneth Cragg, The Arab Christian: A History in the Middle East (Louisville, Kentucky: Westminster/John Knox Press, 1991), s. 76.
Kaynakça: https://www.e-manetdergi.org/tr/dergi/nisan-haziran-2008/makale/uclu-birlike-koru-korune-mi-inaniyoruz
Ücretsiz Kitap
Sevgili ziyaretçimiz. Tanri.org içerikleri Hristiyan bakış açısına ve İncil temellerine göre irdelenmiştir. Hristiyan bakış açısının temel kaynağı İncil'dir ve eğer siz de kargo dahil tamamen ücretsiz bir İncil ya da Hristiyan bakış açısına dair farklı kitaplar almak isterseniz aşağıdaki linkten bir form doldurmanız yeterli olacaktır.
İncil ve kitap gönderme hizmeti, tamamen ücretsiz olarak kutsalkitap.org tarafından yapılmaktadır. Bu hizmetlerinden dolayı teşekkürlerimizi sunarız.