Gece yarısını biraz geçmişti. Yatağına henüz girmişti ki yine o tuhaf sesi duydu. Birkaç gündür hemen hemen aynı saatlerde aynı yerden bu ses geliyordu. Pencereyi birisi tıklatıyordu. Galiba… En azından ses genç adama öyle gelmişti ama cesaret edip pencerenin dışına bakamıyordu. Ses kesilene dek uyuyamayacaktı yine. İçini korkular sarmıştı tekrar ve tekrar… Ya bu kişi pencereyi itip girerse? Ne de olsa pek sağlam sayılmazdı, oldukça eski çerçeveleri vardı. Ya eşyalarını çalarsa? Gerçi çalınacak bir şey de yoktu ama bu kadar ısrarla korkuttuğuna göre bir şeyleri gözüne kestirmiş olmalıydı. Peki ya öldürmeye kalkarsa?!... Dehşetle kalktı. Dışarıdaki fırtınanın sesiyle birlikte bu ses de artmıştı ve o da ne! İnce bir el pencereye uzanıyordu, gecenin pencereden sızan küçük ışığı ve havanın gürültüsüyle tam bir korku filmi sahnesiydi. Bağırdı, polis çağırmakla tehdit etti ama nafile, gitmedi… Açsa mı perdeyi, baksa mı dışarıya… Yok olmaz, ya o anda saldırırsa?!... Derken sabah oldu, gölge kayboldu, fırtına dindi. Bir cesaret dışarı çıktı, baktı. Kimse yoktu ama dikkatini bir şey çekti. Penceresinin önüne devrilmiş bir ağaç dalı. Tam da gece gördüğü o ince ele benziyordu.
Hayat içerisinde kaygı ve korkular sardığında, olduğundan çok daha büyük görünürler. Aşılamaz gibidirler. O anlar bir türlü geçmek bilmez. Hikâyede kafamızda dönenleri karikatürize ettim, aslında küçücük şeyleri dev haline getirebileceğimizi anlatmak için. Ancak beni yanlış anlamayın. Küçümsemiyorum. Kaygılara uzaktan bakan ve eleştiren birisi olarak yazmıyorum bu yazıyı. Çoktan aşmış birisi olarak da yazmıyorum. Daha az yaşamakla birlikte hâlâ içeriden birisi olarak yazıyorum.
Bundan yaklaşık bir buçuk yıl önce, COVID’in ülkemizde yeni yeni görülmeye başladığı zamandan kısa süre sonra hayatımda ilk defa deneyim edeceğim bir şey yaşadım. Önceden hep duyduğum ama yaşamayan herkes gibi başıma hiç gelmeyeceğini düşündüğüm bir şey. Panik atak… Herhalde sakinleşmem 3 saati buldu. Normalde çok daha kısa süren bu atağı bir hayli uzun süre hissetmek zorunda kaldım. Üstelik yanımda kimse yoktu. Sadece mesajlaştığım birkaç kişiden dua etmesini rica edebilmiştim. Derin nefes alıyor, aklımı sakin düşüncelere doğru yönlendirmeye çalışıyordum. Kalbim çok hızlı atıyordu ve sakinleşemiyordum… Zamanla nefes teknikleri, farklı düşüncelere aklımı yönlendirme, dua vs. derken biraz daha normale döndüm. Ama birkaç kez daha atak yaşadım, şükürler olsun ki ilki kadar sert olmadı. Ancak bu sefer de yeni bir şey çıkmıştı. Göğsüm ağrıyordu. Sanki birisi ince bir iğne batırıyormuş gibi. Kaç kere kardiyoloğa gittiğimi hatırlamıyorum. Kalp krizi geçireceğim diye kaç kere uyuyamadığımı da… Hamtlar olsun, kalbimde bir sıkıntı çıkmadı. Ama ağrılar da geçmedi. Ben yine başka bir doktora gidiyordum. Üstelik hayatımda önemli birini kaybettiğim bir dönem oldu, ayrıca o sırada ilişkilerimde zorluklar ve hayal kırıklıkları yaşıyordum… Tüm bunların ortasında zaten yeterince kötü hissederken bir de pankreasımda kist olduğunu öğrendim. Yine şükürler olsun ki tümör değil ve onunla şimdilik yaşayabiliyorum. Ama her şey üst üste gelince o kadar ağır oldu ki, ne zaman normal hayatıma dönebilirim diye düşünmekten kendimi alamıyordum.
Ardından gelen süreçte birkaç danışmanla görüştüm. Hepsi çok yararlı şeyler söyledi ama iyi olamıyordum. Geçici bir süre iyiydim, sonra yine aynı. Üstüne hafif bir depresyon da eklenmişti. Bu arada teşhis konuldu: Kaygı Bozukluğu (Anksiyete). Bir yandan aldığım terapiler, bir yandan sürekli bana edilen dualar… Ama tüm bunların ortasında beni umut bekliyordu…
Hayır, bir mucize olmadı. Ama bir farkındalık oldu. Tanrı, benim Sevgili Babam, beni tüm bunların içinde her zaman düşünen ve seven ve ilgilenen Sevgili Göksel Babam. Aslında tam olarak tek güvenebileceğim kişi. Bunu çoktan bilmeliydim elbette, ne de olsa yedi yıldır Mesih imanlısıydım. Ama imana dair yeni bir seviyeye geçiyordum sanki. İman güvenmek demekti, bunu aklımda biliyordum ama belli ki tam ikna olmamıştım. Hâlâ bu konuda biraz bocalıyorum ama kaygılar geldiğinde zihnimi Rab’be ve Sözüne odaklamaya çalışıyorum. Ayrıca O’ndaki kimliğimi daha derin bir şekilde keşfediyorum. Çünkü bundan beni koparmak isteyen ve yalanlara inandırmak isteyen bir düşmanım var. Sevincimi ve gücümü çalmak isteyen bir düşman. Ama zaferli olan o değil, Rab’dir! Böylece sıkıntıda bile Haleluya (Rab’be övgüler olsun!) diyebilirim.
Elbette yazmak yaşamaktan kolay. Ama inanın kaygı ve korkulardan özgür yaşayabiliriz. Nacizane bazı tavsiyelerim var:
- Bedeninizde yanlış bir şeyler hissediyorsanız, tabii ki doktora gidin ama emin olmadan kötü olduğunuza dair kendinizi ikna etmeyin. Ayrıca sıkıntınız konusunda bilgilenin.
- Şartlarınız kaygıları tetikliyorsa, şartlarınızı değiştirmeyi deneyin. Mesela hafif bir egzersiz, bol su, sizi kötü hissettiren insanlardan uzaklaşmak gibi şeyler olabilir.
- Yalnız olmamaya, size destek olabilecek kişilerle iletişime geçmeye çalışın.
- En önemlisi Tanrı’yla ilişkinizi geliştirin, Sözünü okuyun, özellikle Tanrı’nın size karşı bakış açısını ve kimliğinizi anlatan yardımcı kitaplara ya da vaaz videolarına bakın. Kaygı ve korkularınızı O’na getirin ve dertleşin.
Ve unutmayın: NE OLURSA OLSUN, İSA MESİH’E İMAN EDENLER İÇİN YENİLGİ YOKTUR!
“Ayağım kayıyor” dediğimde,
Sevgin ayakta tutar beni, ya RAB.
Kaygılar içimi sarınca,
Senin avutmaların gönlümü sevindirir. - Mezmur 94:18-19
Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size rahat veririm. - Matta 11:28
Ücretsiz Kitap
Sevgili ziyaretçimiz. Tanri.org içerikleri Hristiyan bakış açısına ve İncil temellerine göre irdelenmiştir. Hristiyan bakış açısının temel kaynağı İncil'dir ve eğer siz de kargo dahil tamamen ücretsiz bir İncil ya da Hristiyan bakış açısına dair farklı kitaplar almak isterseniz aşağıdaki linkten bir form doldurmanız yeterli olacaktır.
İncil ve kitap gönderme hizmeti, tamamen ücretsiz olarak kutsalkitap.org tarafından yapılmaktadır. Bu hizmetlerinden dolayı teşekkürlerimizi sunarız.