Ölmek ya da Doğmak



Bugün 21 Mart, annemin doğum günü. Kendisi uzun zamandır aramızda olmadığı için kutlayamadığımız, ancak zaman zaman andığımız bir gün artık. İlginç bir şekilde 21 Mart sadece annemin ve birçok kişinin doğum günü değil, aynı zamanda baharın başlangıcı olarak kabul edilen, gece ve gündüzün eşit olduğu iki ekinokstan biri olan ve birçok kültürde ritüeller ve kutlamalara sebebiyet veren bir gün. Ülkemizde de kutlanan Nevruz bugün aynı zamanda. Yani sadece insanların değil, doğanın, hatta yaşamın başladığı kabul edilen bir gün bugün. Doğum ve ölümü aynı anda bana anımsatan bu günde bu kavramlar üzerine daha çok düşündüm.

Hepimiz için normalleşse de hayatın en şaşırtıcı olaylarının doğum ve ölüm olduğunu düşünüyorum. Birinde aramızda olmayan birisi var oluyor, diğerinde ise her zaman aramızda olan birisi artık var olmuyor. Meşgul hayatlarımızda böyle şeyleri pek düşünmüyoruz ama bence varlık, üzerine düşünmeye en çok değecek konuların başında gelmelidir. Herhalde bu yüzden yüzlerce yıldır filozoflar bu konular üzerine kafa yormuşlar, edebiyatçılar birçok değerli eser vermişler, ressamlar ve müzisyenler ifade edebilmek için çeşitli görüntüler ve sesler ortaya çıkarmışlar.

Hayat koşturmacasına bir an olsun ara vermiş birisi -veya vermemiş birisi de olabilir- mutlaka neden burada olduğunu ve nereye doğru gittiğini düşünmüştür. Bu sorulara birçok cevap bulunabilir, ama ben sizinle kendi bulduğum cevabı, daha doğrusu bana sağlanan cevabı paylaşacağım.

Genç bir yetişkinken, yaşamın anlamı üzerine çok düşünürdüm. Annemi yitirmek, ardından hayal ettiğim üniversiteye gidememek bunları daha çok düşünmemde etkili oldu. Neden yaşıyordum? Ye, iç, çalış ve öl müydü bütün hayat? Öyleyse değer miydi? Bir anlamı ya da değeri yok muydu anlam verdiğimiz hiçbir şeyin… sevdiklerimiz, anılarımız, inşa ettiğimiz onca kavram bir hiç için miydi… sahi ne olacaktı sonunda… O dönemde bulduğum cevap HİÇ oldu. Bugünlerde havalı bir şeymiş gibi bahsedilen nihilist olmuştum sanki bilmeden. Yaşıyordum ama yaşamamın hiçbir anlamı yoktu. Seviyordum ama neden sevdiğimi bilmiyordum. Gitgide kendime daha da yabancılaştığım bu dünyada yaşamam daha da azaplı oluyordu. Üstelik kabullerimi zihnimde reddetsem bile bu anlamsızlığı tam olarak kabul etmek istemiyordum. Zamanla kendimce yaşamak için birtakım sebepler geliştirmeye çalıştım. Varoluşumu ben tanımlayacak ve mutlu olacaktım. Tabii ki hiçbir şey benim hayal ettiğim gibi olmadı.

İnsanların acımasızlığı ve çıkarcılığı tokat gibi çarptı bana. Kendimi berbat bir durumun tam ortasında buldum. Bırak varoluşumu bulmayı, var olmaktan neredeyse nefret ettim. Böyle korkunç bir yerde yaşamak istemiyordum. Ama tam da bu anda bir şey dank etti! Bu insanları ve hayatı neye göre yargılıyordum?? Madem yaşamın hiçbir anlamı ve amacı yoktu ve insan kendi amacını kendisi tayin ediyordu, pekâlâ hayatta kalmak adına başkalarına istediği gibi davranabilirdi. Buna ‘çıkarcılık’ ‘kötülük’ vs. diyen benim yargıç tarafım tüm bu anlamsız yaşamın ortasında ne kadar da absürttü! Anlamsızlık ortasına bir anlam. Tarafsızlık içinde bir taraf. Yokluk içinde bir varlık. Üzerine düşündükçe ne kadar saçmaladığımı fark ettim. Madem bazı şeyleri iyi-kötü şeklinde değerlendiriyorum, o halde elimde bir iyi-kötü tanımı olması lazım. Evet, bunlara bulunan cevapları biliyorum, ama açıkçası Tanrı olmadan bütün çözümlerin kendini kandırmaktan öteye gitmediğini düşünüyorum. Yasa varsa, ardında bir yasa koyucu da olmalıdır. Bu yasa koyucu Tanrı olmak zorunda olmayabilir. Ama daha akla yatkın bir cevap bilmiyorum ve başka hiç kimse bana O’nun gibi yaklaşmadı.

Evet, Tanrı’nın yaklaşmasından söz ettim. Çünkü sadece entelektüel bir arayış cevaplar için yeterli değildir. Aynı zamanda yaşanan, deneyim edilen de bir şey olması gerekir. Fiziksel bir dünyada anlam arıyorsak, bunun fiziksel dünyaya bir yansıması olmalıdır. İşte tam da bu noktada genel Tanrı kavramı yeterli değildir. Birçok inanç ve felsefe tanrı adını verdiği bir şeyden söz ederler. Ama benim sözünü ettiğim Tanrı görünen ve görünmeyen her şeyin yaratıcısı ve kendisini İsa Mesih’te açıklayan Tanrı’dır. Fiziksel dünyaya tam olarak çözüm getiren ve yaklaşan başka bir tanrı yoktur. Baştan beri insanlarla birlikte olmak isteyen, onları seven ve onlar için aralarından biri olup her şeye katlanan Tanrı’yı İsa Mesih’te görürüz. O sadece vaat eden ama hiçbir şey yapmayan bir ilah değildir. Karşısındakinden birçok şey bekleyen ama elini taşın altına koymayan değildir. İsa’yı eşsiz kılan özelliklerden biri de tamamen insan deneyimini yaşayan ve bununla da kalmayıp bizim yerimize her türlü cefayı çeken birisi olmaya razı olmasıdır. Tanrı olduğu halde tüm ululuğunu bir kenara bırakan ve bunu sadece insanları sevdiği için yapandır O.

Peki, tüm bunların ölüm ve doğumla ilgisi nedir? İlgisi çoktur. İsa Mesih günahlarımızla mahvettiğimiz ve yaratılış amacına ters düşen bu dünyayı kurtarmak adına hepimizin yerine çarmıhta işkence çekerek canını vermiştir. Ama O’nun ölümü hepimize yeni doğuş sağlamış, adına iman eden herkese Tanrı’nın çocuğu olma hakkını vermiştir.

Paskalya olarak da bilinen Diriliş Bayramı’na yaklaştığımız bu günlerde O’nun ölümünü ve dirilişini bir kez daha idrak etmek gerektiğine inanıyorum. Eğer bunu daha önce hiç duymadıysanız, iyi bir haberimiz var: İsa Mesih ölüme mahkûm olmadı ve olamazdı da. Ölümden dirilerek kutsal ve kusursuz olduğunu kanıtladı. Çünkü günah ölümü getirmişti. Ama günahsız olan İsa ölümü elbette alt etti; kendisi için değil, bizim için. Siz ve ben O’nun yaptığına iman eder ve ardından gidersek O’nunla birlikte dirileceğiz. Yalnız ruhani anlamda değil, bir gün fiziksel anlamda da…

Bir ölüm ve ölümden doğum ve yaşam. Anlamsız hayatlara anlam getiren bir ölüm. Kendisi için boşa yaşayan insana Tanrı için yaşama fırsatı. Ölü bedenlere nefes üfleyen bir ölüm, doğuran bir ölüm, yaşam veren bir ölüm. Dirilişle taçlanan ve taçlandıran bir ölüm. Ve aynı zamanda bir doğum. Yepyeni yaşama, umuda, geleceğe bir doğum. Herkese açık ve edinilebilir ama tamamen bedelsiz değil. Bu bedel ne ibadet ne kurban ne kutlama ne de buna benzer akla gelebilecek şeyler. Bunun bedeli yürek. Karşılığında O’nu seven bir yürek. Neden mi? Çünkü aslında hepsinin sırrı bir sevgi de ondan. Bütün bunların olmasının sebebi Tanrı’nın bizi çok ama çok sevmesi de ondan. Yaşamı anlamlı kılan da sürdüren de gelecek vaat eden de işte bu sevgi; ama bu sevgi lakırdılardaki sevgiye benzemez, bir ölümle ve bir doğumla kendini gösteren bir sevgidir bu! Büyük bir sevda… Ölümde doğum doğumda ölüm içeren bir sevda!

 

Kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı'nın çocukları olma hakkını verdi. Onlar ne kandan, ne beden ne de insan isteğinden doğdular; tersine, Tanrı'dan doğdular. – Yuhanna 1:12-13

Tanrı'yı biz sevmiş değildik, ama O bizi sevdi ve Oğlu'nu günahlarımızı bağışlatan kurban olarak dünyaya gönderdi. İşte sevgi budur… Bizse seviyoruz, çünkü önce O bizi sevdi. 1. Yuhanna 4:10, 19

 


Ücretsiz Kitap

Sevgili ziyaretçimiz. Tanri.org içerikleri Hristiyan bakış açısına ve İncil temellerine göre irdelenmiştir. Hristiyan bakış açısının temel kaynağı İncil'dir ve eğer siz de kargo dahil tamamen ücretsiz bir İncil ya da Hristiyan bakış açısına dair farklı kitaplar almak isterseniz aşağıdaki linkten bir form doldurmanız yeterli olacaktır.

İncil ve kitap gönderme hizmeti, tamamen ücretsiz olarak kutsalkitap.org tarafından yapılmaktadır. Bu hizmetlerinden dolayı teşekkürlerimizi sunarız.

İlgili İçerikler

Bizi Takip Edin

Çekinmeden bizimle iletişim kurabilirsiniz. İlginç, samimi, renkli, içe dönük, dışa dönük ve pek çok tarzda insanlarla tanışmayı ve yeni arkadaşlar edinmeyi çok seviyoruz.